Malatya’nın Kale ilçesinde meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki deprem, Türkiye’nin deprem riski taşıyan bölgelerine yeniden dikkatleri çekti. Özellikle Diyarbakır, geçmişte yaşanan yıkıcı depremlerin etkileriyle hala boğuşan şehirlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Maraş merkezli Pazarcık depreminin Diyarbakır’da 5 bin 484 binayı ağır hasar aldı ve 409 kişinin hayatını kaybetti. Bu durum deprem gerçeğinin bu kent için ne denli ciddi olduğunu bize gösterdi. Üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen yıkımı tamamlanmamış 800 bina, Diyarbakır’ın sokaklarında adeta birer saatli bomba gibi beklemeye devam ediyor.
Fakat son dönemlerle ihaleyi alan yıkın firmaları, kendilerince zaman kazanmak için başvurdukları yıkım şekli, tehlikenin boyutunu daha da artırıyor. Yıkımlar, son kattan başlanarak yapılmalı, çevredeki binalar boşaltılmalı ve sulama işlemi kesintisiz olarak devam ettirilmeli. Ancak, Diyarbakır’daki yıkımlar sırasında bu kuralların ihmal edildiğini görebiliyoruz. Yıkım işini yürüten firmaların ve yetkili devlet kurumlarının, işleri bir an önce bitirme ve üzerlerindeki yükü hafifletme gayesiyle hareket ettikleri söyleniyor. Oysa bu ihmalkarlık, depremin oluşturduğu tahribatın büyümesine adeta zemin hazırlıyor.
Ağır hasarlı binaların etrafının yaya ve araç trafiğine açık olması, potansiyel facialara davetiye çıkarıyor. Kent merkezinde yer alan bu binalar, her an çökme riski taşıyor ve vatandaşların can güvenliği ciddi şekilde tehlikeye atıyor. Özellikle Malatya’daki son deprem, bu binaların yarattığı tehlikeyi bir daha gözler önüne serdi. Diyarbakır’da yıkım sürecinin hızlandırılmaması halinde, başka bir depremde bu 800 bina, korkunç bir yıkıma ve çok daha fazla can kaybına neden olabilir.
Deprem, doğanın kaçınılmaz bir gerçeği; ancak ihmaller ve eksiklikler yüzünden can kayıplarını önlemek elimizde. Bu nedenle, yetkililerin bu binaların yıkım sürecini daha titiz ve hızlı bir şekilde yürütmesi şart. Yönetmeliklere uygun yıkım ve çevre güvenliği tedbirleri alınarak, Diyarbakır’daki riskler minimize edilebilir. Şehirdeki ağır hasarlı yapıların, bir an önce yıkılması ve bu süreçte yönetmeliklerin eksiksiz uygulanması gerekiyor.
Diyarbakır’da ağır hasarlı binaların yaratabileceği felaketlerin önüne geçmek için alınacak tedbirler, bir lüks değil, zorunluluktur. Bugün yıkılmayan her ağır hasarlı bina, gelecekte yaşanabilecek bir depremin altında ezilecek canların ve enkaz altında kalacak hayatların habercisidir. Deprem gerçeğiyle yüzleşmekten kaçamayız; ancak gerekli önlemleri alarak riski en aza indirmek mümkündür. Bu nedenle, yetkililerin bir an önce harekete geçmesi, bu şehre ve insanlarına karşı sorumluluklarının gereğidir.