Ramazan YAVUZ-ÖZEL HABER
TİGRİS HABER – Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Başkanı Bayram Bozyel, 1 Ekim tarihinde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Parlamento açılışında DEM vekilleriyle tokalaşması ile başlayan tartışmaların Bahçeli’nin 22 Ekim tarihindeki grup toplantısında yaptığı açıklama ile yeni bir boyut kazandığını belirtti. Bahçeli’nin 1 Ekim’de başlayan ve 22 Ekim tarihte yaptığı açıklamayla devam eden çıkışının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı dâhilinde, Cumhur İttifakı’nın bir tercihi olarak gerçekleştiğini dile getiren Bozyel, “bir adım daha giderek Bahçeli’nin aldığı inisiyatifin devlet aklının bir tezahürü olduğu iddia edilebilir. Şimdi asıl soru şu; Devlet Bahçeli’yi, başka bir ifadeyle devlet aklını harekete geçiren faktör ya da faktörler nelerdir? Sorulacak ikinci soru devletin bu son çıkışla neyi amaçladığıdır.” dedi.
Bozyel, hem Bahçeli hem de Erdoğan’ın açıklamalarında bu soruların cevabının ipuçlarını bir bakıma ortaya koyduklarını, dışarıdan Türkiye’ye yönelen tehdide karşı içerde birliği, iç cepheyi pekiştirmek olduğunu söyledi.
ĶÜRT KARŞITLIĞI TÜRKİYE’NİN ENERJİSİNİ TÜKETTİ
Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün Türkiye’yi derin bir çıkmaza soktuğuna dikkati çeken PSK Genel Başkanı Bayram Bozyel şunları söyledi:
“Oysa gerçek başka: Kürt meselesinin çözümsüzlüğü Türkiye’yi içerde ve dışarda derin bir çıkmaza sokmuştur. Geçen yüz yıl bir yana, sadece son 7-8 yılda izlenen Kürt karşıtlığı Türkiye’nin enerjisini tüketerek onu çok yönlü bir krize sürüklemiştir. Bu öyle bir kriz ki Türkiye’yi kımıldayamaz hale getirmiştir.
Kürt kazanımlarına yönelik düşmanca siyaset Türkiye’yi aynı zamanda Suriye, Irak ve bölge genelinde derin bir açmaza sokmuştur.
“HASIM ÇEMBERİ “
Türkiye Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürtlerle dostluk temelinde bir diyalog geliştireceğine, onları karşısına alarak kendi eliyle etrafına bir hasım çemberi oluşturmuştur.
“BÖLGESEL SAVAŞ TEHDİDİ TÜRKİYE’Yİ ENDİŞELENDİRDİ”
Türkiye’yi endişeye sokan diğer bir etken de İsrail Hamas savaşıyla başlayan ve her an İran’ı da kapsayabilecek bölgesel bir savaş tehdididir. Daha şimdiden İsrail Hamas ve Hizbullah’a yönelik saldırılarla İran’ın uzantısı Şii Hilali’ne büyük darbeler vurmuştur. İran’daki rejimin de bu savaştan etkilenmesi olasılık dâhilindedir.
Başka bir ifadeyle Ortadoğu’da mevcut statükonun çözülmesi gündemdedir. İran’ın etki alanından kurtulacak coğrafyanın başka güçlerle tahkim edilmesi ve bölgede yeni bir güç dengesinin kurulması mümkündür.
Türkiye’nin temel korkusu İran’ın etkisinin kırılacağı Suriye ve Irak’taki boşluğun Kürtler tarafından doldurulmasıdır. Süregiden savaşın bu şekilde devam etmesinin Kürtleri hem Suriye hem de Irak’ta daha etkin bir pozisyona getireceği açıktır. İran’da bir rejim değişikliği ya da istikrarsızlık benzer bir imkanı İran’daki Kürtler için de ortaya çıkaracaktır ki bu ihtimal çok uzak değil.
“TÜRKİYE, TSUNAMİ ETKİSİNİ AZALTMAYA ÇALIŞIYOR “
Kürt karşıtlığı penceresinden bakan Türk devleti Kürtlerin kazanımlarını tehdit olarak algıladığı için, son günlerde attığı adımlarla bir bakıma ön almaya, gelmekte olan tsunaminin etkisini azaltmaya çalışıyor.
Bahçeli’nin açıklamalarına bakınca, devletin öncelikle PKK’ye silah bıraktırmaya çalıştığı görülüyor. Devletin PKK ve Öcalan’dan asıl beklentisi ise Suriye’deki Kürt güçlerinin, özel olarak da PYD etkisindeki silahlı güçlerin kontrol altına alınmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi dışında devletin ne tür adımlar atmayı planladığını henüz bilmiyoruz.
“ŞİDDETİ DIŞLAYAN GİRİŞİMLER OLUMLU”
Ancak deneyimler gösteriyor ki hiçbir inisiyatif başta öngörüldüğü gibi devam etmez. Kürt meselesi gibi çok aktörlü ve çok katmanlı bir mesele söz konusu olduğunda, zaman içinde başka aktörlerin devre girmesi ve gelişmelerin etkisiyle sürecin rengi ve içeriğinin değişmesi mümkündür.
Özetle şiddeti dışlayan ve sorunları diyalogla, parlamento zemininde çözmeyi amaçlayan girişimler olumludur. Bahçeli’nin 1 Ekim’deki çıkışı daha şimdiden Kürt meselesiyle ilgili yeni bir tartışma zemini oluşturmuş, CHP ve öteki partileri harekete geçirerek siyasete dinamizm kazandırmıştır.
“KATKI SUNMAYA HAZIRIZ “
Biz PSK olarak en kötü diyalogun savaştan iyi olduğuna inanıyoruz.
Kürt meselesini çözmeyi amaçlayan her girişim, onun tarihsel arka planını ve bölgesel boyutlarını dikkate almak zorundadır. Kürt halkının ulus olmaktan kaynaklanan temel haklarının anayasal güvenceye kavuşması esas alınmalıdır.
İkincisi Kürt meselesinin çözümünü hedefleyen bir süreç bütün Kürt taraflarının katılımıyla, açık ve şeffaf bir şekilde yürütülmelidir. Henüz işin çok başındayız. Bu sürece her türden yapıcı katkı sunmaya hazırız.”
PWK, “ÇÖZÜMLE İLGİLİ ADIMLARI DESTEKLERİZ”
Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik ise, sorunun, Kürtlerin Milli, Demokratik Hak ve Özgürlükleri Sorunu olduğunu belirterek, Bahçeli’nin açıklamalarının ciddi soru işaretlerini de beraberinde getirdiğini belirtti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 günü yapmış olduğu açıklamanın, mutfakta bir şeylerin pişirildiğinin dışa vurumu olduğunu ancak pişirilen şeylerin ne olduğunun henüz net olarak bilinmese de, bazı kokular gelmeye başladıdığını kaydeden Özçelik, “daha bir ay öncesine kadar DEM Parti’nin kapatılmasını şiddetle savunan, Öcalan’ın idam edilmesi gerektiğini defalarca dile getiren Devlet Bahçeli’nin son sözleri, şimdiye kadarki pratiği dikkate alındığında, ciddi soru işaretlerini beraberinde getirmektedir.” dedi.
“TSUNAMİ’YE KARŞI KORUMA REFLEKSİ”
Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler ve gelinen aşamanın, Türkiye’yi yeni bir strateji geliştirme durumuyla karşı karşıya bıraktığına dikkati çeken Özçelik, ” Bir nevi, öngörülen bir Tsunami Tehlikesi’ne karşı ‘’kendisini koruma’’ refleksiyle, kapalı kapıların ardında, bazı stratejilerin oluşturulduğunu söylemek mümkün.” dedi. PWK Genel Başkanı Mustafa Özçelik sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz, AK Parti, MHP ve bir bütün olarak Türkiye Devleti’nin planları ne olursa olsun; çatışma, savaş, silahlı eylemler ve askeri operasyonlara son verecek, siyasal, demokratik, sivil çözümlere zemin hazırlayacak her adımı destekleriz.
Ama, sorunun sadece ‘’Öcalan’a Umut Hakkı’’ çerçevesine haps edilerek, amacından saptırılmasını doğru görmüyoruz. Bu sorun, bir ‘’terör’’ sorunu, ya da kişisel bir sorun değildir; Kürtlerin milli, demokratik hak ve özgürlükleri sorunudur. Tüm tarafların da bu çerçevede çözüm geliştirmeleri gerektiğini düşünüyoruz. En önemlisi de, bu sorunun kapalı kapılar ardında, şeffaflıktan uzak bir yaklaşımla, Kürtlerin en geniş kesimlerinin bilgisi ve katılımı olmaksızın ele alınması, şimdiden kaygıları güçlendiren bir çözümsüzlük göstergesi olarak ifade edilebilir.
“ÇÖZÜM İÇİN ADIMLAR ATILMALI “
Türkiye Devleti’ni 100 yıllık tecrübelerinden dersler çıkararak, kapalı kapılar ardında, çözümsüzlüğü derinleştiren planlar geliştirme yerine, gerçekten de sorunun çözüm kapısını aralayacak adımlar atmaya çağırıyoruz.
Bunun için de geçmişte bu konuda yaşanan tecrübelerden de ders çıkarılarak, siyasal, demokratik, sivil, şefaf bir çözüm sürecinin başlangıç noktası olarak şu adımlar atılmalıdır diye düşünüyoruz:
“PKK SİLAHLI EYLEMLERİNİ DURDURMALI”
Tüm tutuklu ve hükümlüler en temel, insani hak ve özgürlüklerinden yararlanmalı, düşüncelerinden, siyasi faaliyetlerinden dolayı hüküm giymiş insanların özgürlüklerine kavuşmaları için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Devlet, tüm askeri operasyonlarına, gözaltı ve baskılarına son vermeli; PKK de, aslında artık gerçekleştirme zemini de bulamadığı silahlı eylemlerini durdurmalı ve siyasi, demokratik, sivil bir çözümün başlatılmalıdır.
“GERÇEK BİR ÇÖZÜM İÇİN TÜM KÜRTLER MUHATAP ALINMALI”
Gerçek bir çözüm için tüm Kürt partileri, Kürdistan’daki sivil toplum kuruluşu ve etkili şahsiyetler bir Kürt tarafı olarak muhatap alınmalıdır.
Kürt kimliği, Kürtçe ana dille eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü, Kürdistan ismi üzerindeki yasakların da kaldırılacağı kapsamlı bir düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ve Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalara uyması, anayasal güvencelere kavuşturulmalıdır.
Sürecin doğru ve Kürdistan halkının çıkarları temelinde yönetilebilmesi için, herşeyden önce, en geniş Kürt kesimlerinin en acil talepler etrafında kenetlenerek, ortak bir tutum geliştirmeleri ve Türkiyeli özgürlükçü, demokrat, barış savunucusu, Kürtlerin milli, demokratik hak ve özgürlüklerini destekleyen en geniş kesimlerle diyalog ve ortak bir çalışma anlayışıyla davranmaları, yaşamsal bir önem taşımaktadır. Münferit her girişim, çözüm yerine, çözümsüzlüğü derinleştirecektir.”