REKLAM ALANI

(160x600px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(160x600px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Diyarbakır Haber TV

Mardin’de dikkat çeken sergi: Gizli tanık misafir

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Mardin’de dikkat çeken sergi: Gizli tanık misafir
01 Kasım 2024 - 17:41
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Misafirperverlik kavramı, kültürel bağlamda misafiri ağırlama ve ona en iyi şekilde davranma olarak tanımlanabilir. Türkiye’de özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde, misafirlik önemli bir toplumsal değer olarak görülür. İnsanlar misafirlerine karşı cömert davranır, evlerini açar ikramda bulunur ellerinden gelen en iyi şekilde onları ağırlarlar. Hatta benim çocukluğumda kapınızı çalan tanımadığınız herhangi biri evinizde yatıya kalabilirdi.

Bu bölgede, misafir ”tanrı misafiri” olarak görülür, ev sahibi ondan hizmeti esirgemez. Bununla ilgili çok söz söylenmiştir, ama annemin ”yediğin değil verdiğin kalır, kimse yorgunluktan ölmez”, “yüzünü misafire eğme”,”misafir bugün var yarın yok”gibi değişlerini anımsayınca misafiri kutsamanın en belirgin göstergelerini de düşünmüş oluyorum tekrar.

Misafirlik kavramı ve misafir ağırlama biçimleri kültürel kodlar, sosyal ve politik bağlar, coğrafi konum gibi birçok değişkene bağlıdır.

Misafir olma, misafir edilme bana göre bir haldir. Mesela bir cümle vardır, (benim hiç sevmediğim) misafiri rahat ettirmek adına söylenen ”burası senin de evin sayılır” sözü bana göre ”sayılır” kelimesi eğreti, aidiyetsiz, tekinsiz, yabancı, sığınmacı, yurtsuz bir biçimi kapsıyor.

Bir diğer kalıplaşmış sözlerden biri de, benim misafire kullandığım ”burası senin de evin” sözü, ev ile daha çok aidiyet kurmasını amaçladığım bir duygu barındırıyor. İşte bu halden dolayıdır ki Güneydoğu’da misafire gösterilen ilgi, yerel geleneklerin ve değerlerin yansımasını fazlasıyla taşır.

Ağır mobilyalarla döşenmiş misafir odaları, deterjan kokulu çarşaflar, özenle seçilmiş misafir takımları, sofralar, misafire yemek ikram etmek üzerine yapılan aşırı ısrarlar, evin en küçük kızını yoran, sayılamayacak kadar doldurulan ince belli bardaklar bu yansımanın izlerini taşır. Misafirlerle dolup taşan evler, bir evin odun sobayla ısıtılmış banyosunda tüm komşu çocukların sırayla yıkandığı pazar banyoları, yer döşeklerinde komşu damlarında uyuduğumuz günler ve yün yatak dolu yüklükler, günümüzde yerini ince bir pikeye ve silikon bir yastığa bıraktı. Annemin eve misafir gelmediğinde artık kimse bizi sevmiyor diye veryansın ettiği eski günlerden, koca mahallelerden komşumuzu tanımadığımız günlere hızlı bir geçiş yaptık. Komşuya gidip çay içmek gibi gündelik sosyal ritüellerimiz bile zaman içerisinde özellikle pandemi sonrasında sağlık endişeleri nedeniyle ve sanki bahane aramışçasına kaybolmaya yüz tuttu.

Tamda bu noktada misafirliğe yeniden can verecek misafirliği başka minvalden bakmamızı sağlayacak Meyman Sanat Evinden bahsedelim. Mardin’in büyülü, egzotik ve masalsı tınısından, şal bağlamadan, halay çekmekten, sıra gecesiden ve badem şekerinden çok ötede duran Mardin’e yeni bir ruh kazandıran Meyman’dan bahsedelim. Meyman’ın kurucusu Mahmut Wenda Koyuncu, “Mardin’in kültürel ve sosyal dokusuyla yaratıcı şekilde ilişki kurmaya, küresel sanat üretiminin kentin sanatsal üretimiyle diyalog geliştirmesine, sanatın turistik arzuların ötesine geçip eleştirel, estetik ve sosyolojik gözünü görünür kılmaya çalışacak aynı zamanda belirli temalar çerçevesinde tasarlanan etkinlik ve misafir sanatçı programları sayesinde sanatçılar, küratörler, yazarlar, eleştirmenler, öğrenciler, akademisyenler ve gençlerin buluşma konaklama noktası olma hayaliyle özgür ve eleştirel düşüncenin imkanlarının sorgulandığı bir mekân yaratma çabası içindeyiz.”dedi. Koyuncu aynı zamanda ”mülkiyet ve aidiyetler katılıklar ve bizler an itibariyle dünyada geçiciyiz yani misafiriz ve bunun da idrakiyle hareket etmeliyiz” dedi. Bu bağlamda misafirlikle sanat arasındaki bağ misafirin bir mekana girdiğinde yarattığı etkileşimlerin, duyguların, hikayelerin sanat aracılığıyla ifade edilebileceği fikrine dayanıyor.

Meyman Sanat Evi kent, mekan, coğrafya ve kültür arasında bir köprü görevi göreceğe benziyor. Meyman Sanat Evinde 19 Ekimde gerçekleşen üçü yerel 11 kadın sanatçıdan oluşan sergi, Nazlı Pektaş‘ın küratörlüğünde çocukluğumuzun bayram sabahı tadında geçen bir edayla açıldı. Sergide, Gülçin Aksoy, Pelda Aytaş, Merve Çanakçı, Fulya Çetin, Çınar Eslek, Rezzan Gümgüm, Raziye Kubat, Sevinç Subaşı. Neriman Polat, Zehra Tezdönen, Roza Tolga gibi isimlerin işleri yer aldı.

Küratör Pektaş, ”serginin ve misafir ağırlamanın oryantalist eril bir tahakkümün aksine feminist bir okuma eşliğinde misafir olma ve misafir etme, misafiri sahiplenme veya dışlama kavramları kritik yapmamıza alan açtı” dedi. Tarihi kent Mardin’in İpek yolu üzerinde bulunması sebebiyle mekanlara sinen hakim ideolojik yaklaşımın problematik yönleri irdelendi. Mardin’de ikamet eden ve ayrıca Mardin dışından gelen sanatçıların tekstil işlerinin sergilendiği etkinlikte, sergi kapsamında “misafirlik, İpekyolu, oryantalizm” gibi kavramlar tartışıldı. Sergi, “Misafirlik” kavramının kendi varlığının gücü yanında, metaforik olarak sürdürdüğü “tehditkâr” anlamını da Mardine misafir edecek.”dedi.

Meyman Sanat evi dört ana üniteden meydana gelmektedir. Yaklaşık 300 m2’lik bir kullanım alanına sahip olan Meyman sanat galerisi, davetliler için bir konuk odasından aynı zamanda mutfak olarak da kullanılacak bir atölyeden ve bir toplantı/sunum odasından oluşmaktadır. Bunun dışında bir de video/sinema sunumları için yeterli ölçülerde bir avlu/terası vardır. Kentin ana arteri üzerinde bulunan mekan, caddedeki sosyo-ekonomik katmanın dinamik yapısının rahatlıkla hissedildiği bir konumdadır. Konuk edilen kültür sanat aktörleri kentte belli bir zaman geçirip kendi gözlemleri ve üretimlerini dönemin temasına uygun şekilde sunum yapma imkanına sahiptirler.

Sergide aramızdan ayrılan kıymetli kadın sanatçılarımızdan Sevinç Subaşı ve Gülçin Aksoy’un eserlerine de yer verildi. Misafir temasıyla açılan Sergiye Sanat evi kumaş ve kadın arasındaki bağı özellikle ev ortamının kadının üretkenliği ve yaratıcılığı üzerindeki etkisine dikkat çeker. Geleneksel olarak ev, kadının rol aldığı ve üretken olduğu bir alan olarak görülürken, modern sanat pratiklerinde bu alan bir ifade biçimi olarak da kullanılmıştır. Misafirlik deneyimi, sanatsal bir ilham kaynağı olabilir bir sanatçı misafirliğin yarattığı kültürel ve duygusal karşılaşmaları eserlerinde işleyebilir. Bu bağlamda kadın sanatçılar, misafirlik kavramını ve ev ortamını, kendileri ve üretim süreçleriyle olan ilişkilerini keşfetmek için bir zemin olarak kullanmışlardır.

Misafirlik, sanat, kadın ve kumaş gibi unsurlar bir araya geldiğinde, toplumsal değerler, üretkenlik ve estetik anlayışlar arasındaki derin bağlar ortaya çıkmıştır. Sergide kumaş misafirlik ve kadın sanat arasında köprü kuran bir başka önemli unsurdur. Kumaş, hem geleneksel el işlerinin bir simgesi hem de misafir ağırlamada kullanılan bir nesnedir. Örtüler, perdeler, sofralar misafire sunulan özenin ve estetiğin bir parçasıdır. Aynı zamanda kadın sanatçılar, kumaşı bir anlatım aracı olarak kullanarak hem kültürel hem de kişisel hikayeleri eserlerine taşımıştır.

Gülçin Aksoy ”Umur” adlı eseri sahibi olduğu apartmanını konu ediyor. Birçok aileye ev sahipliği yapmış Umur apartmanının 12 Eylül 1980 darbesi öncesi ve sonrasında geçirdiği değişimi, ailevi problemleri ve apartmanın anıtsal bir hal almasını ele alıyor.

Pelda Aytaş’ın ”Misafiri” ev sahibinin egemen tavrını yok eden misafiri ev sahibi konumuna getiren ve mülkiyetin ortadan kaldırılmasını hedefleyen, ev sahibini misafire teslim olmuş halde işleyen çalışma koşulsuz misafirliğin ancak bu koşulda sağlanabileceğini gösteriyor.

Merve Çanakçı’nın ”iki beden iki dünya ve tek bir hayat” bir yere kök salmanın mümkün olmadığı hayatı sadece deneyimlemek olarak ifade eden yaşamın geçiciliği üzerinde düşünürken evrende ve bedende misafir olmayı tanımlar.

Fulya Çetin’in ”Munzurun Süsengilleri” tülbent üzerine Munzur dağını ve soyu tükenen süsengilleri resmettiği sulu boya eserler tülbentler varlıkların yersiz ve yurtsuzluğuna vurgu yapıyor.

Çınar Eslek ”And” isimli çalışmasıyla mikroorganizmaların kendi bedenini mesken edinmesi tüm organizmaları bedeninde misafir olarak kabul etmesi misafirliğe sıra dışı bir tanım kazandırmıştır.

Rezzan Gümgüm ”Sokak beni iyileştirir”, kendimizi ve ötekini tanıma fırsatı bulduğumuz başkasının varlığına, farklılıklarına, ihtiyaçlarına, haklarına saygı duymak varlığını kabul etmek ya da misafir olarak tanımlamak zorundayız diyor. Sokakları caddeleri mesken tuttuğu titiz çalışma misafirliğin yol haritası gibiydi.

Raziye Kubat ”Teyel misafirler” depremde kaybolan ve Gazze’de bombalanan çocuklara gönderme yaptığı çalışma siyahın mateminde çiçek kondurulmuş mezarları hatırlattı.

Kumaşın dokusu, rengi ve işlenişi bazen hem ev içindeki hem de sanattaki deneyimleri yansıtır. Bunun güzel bir örneği olan Neriman Polatın ”Döşemelik” kumaş motiflerini referans aldığı kirlenmiş yok edilmiş bir dünya oluşturduğu çalışma çocukluğumda misafire serilen tüm masumiyetimizle üzerinde zıpladığımız alacalı motifli yün yatakları hatırlattı bana.

RazaTulga’nın ”Annemin Misafir Fistanı” adlı çalışması misafiri yurt edinen yüceleştiren annesinin misafire giymesi için sunduğu elbise Orhan Pamuk’un masumiyet müzesindeki Füsun’un elbisesini hatırlattı. Kim bilir kaç beden kaç koku sindi bu Fistana? Ne yolcular geldi geçti bazıları artık yoklar. Sahi ben bu satırları yazarken Meymandan kaç misafir geldi geçti ve kaç göz bu Fistanına değdi?

Sevinç Subaşı’nın ”Nilgünü” çocukluğunun bez bebekleri kendi neslinin misafirlerini duygu ve halleri ortaya koyuyor.

Zehra Tezdönen’nin ”Çirok” elektrik kesintilerinde annesinin sesinden dinlediği misafir edilmiş masalları muhtemelen genç bir kızın çeyiz sandığından çıkmış ve hangi duygularla ilmek ilmek işlendiği bilinmeyen eski bir misafir yastığın motiflerine kendi hikayelerini nakşettiği bir çalışmayla karşımıza çıkıyor. Kim bilir bu yastık koynunda kaç kokuyu sakladı. ”Yastıkta misafir” Kadının merkeze alındığı kutsandığı yaşam, bereket ve doğurganlığın sembolü olarak ilişkilendirildiği eserde göndermeler yerinde de olsa da evliliğin dikte edilmesi kutsanması ve bir ömür sürmesi gerektiği gibi göndermeler bana göre toplum nezdinde de yanlış algılanmalara mahal vermektedir. Doğurganlık ve sadakat gibi sembolleri sebebiyle bana Jan van Eyck’ın Arnolfini’nin Düğünü adlı çalışmasını anımsattı.

23 Kasıma kadar açık olacak sergi misafirliği yeniden tanımlamak, kendi hikayelerinizle harmanlamak ve Mardin’e farklı bir pencereden bakmak için siz sanat severleri bekliyor.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(336x280px)

Anasayfa Sağ Bloka Esnek veya Sabit ölçülerde SINIRSIZ reklam alanını şablon olarak ekleyebilirsiniz. Şuan örnek olarak sadece 2 reklam kullanıldı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.