Hannah Arendt’in şiddet üzerine yazdığı eserlerde, otoritenin mizah ve gülme karşısındaki hassasiyetini anlamak mümkündür. Mizah, sadece bir eğlence aracı olmaktan çok, mevcut düzeni sorgulayan ve onu sarsan bir eylemdir. Bu yüzden, otoriteler mizahı tehlikeli bir unsur olarak görür ve onu bastırma yoluna giderler. Çünkü mizah, otoritenin ciddiyetini yitirip küçük düşmesine neden olur ve kitleleri mevcut yapıya karşı eleştirel düşünmeye sevk eder.
Bu baskıcı tutumlar, yalnızca mizahın ifade özgürlüğü üzerindeki etkisiyle sınırlı kalmaz, aynı zamanda eleştirel aklın gelişmesini de engellemeye yönelik bir durumdur. Mizahın ve gülmenin otorite tarafından bastırılması, insanların zaman içerisinde sorgulama ve düşünme yetilerini kaybetmelerine yol açmıştır. Bu baskı, düşünsel özgürlüğün önündeki en büyük engellerden biri olmuş ve eleştirel aklın körelmesine neden olmuştur.
Aslında, bu durum tarih boyunca kendini pek çok alanda göstermiştir. Geçen hafta değindiğimiz kadın-erkek ilişkilerinde, erkek otoritesi kadının kahkahasını geçmişten beri otoritesini sarsan bir tehdit olarak görmüştür. Kadının kahkahası, toplumsal cinsiyet rollerinin ve ataerkil düzenin sorgulanmasına neden olmuş, dolayısıyla erkek otoritesi tarafından kontrol altına alınması gereken bir eylem olarak kabul edilmiştir. Bunun temelinde yatan rasyonel gerçeklik, otoritenin zayıflığını ortaya koymaktır; yoksa mesele herhangi bir ahlaki kaygı değildir.
Öte yandan, insanların bu tür baskıcı otoritenin varlığını fark etmemeleri de mümkündür. Zira mizahın en fazla yapıldığı toplumlarda, genellikle demokrasinin gelişmiş olduğu görülür. Bu toplumlarda mizah, demokratik değerlerin bir yansıması olarak kabul edilir. Ancak mizahın dozunu ve sertliğini asıl belirleyen şey, hedef aldığı otoritenin sertlik derecesidir. Otorite ne kadar kapalı ve baskıcıysa, mizah da o ölçüde sertleşir ve keskinleşir. Futbol dünyasından bir metaforla ifade edersek; sert gelen bir topu göğüste yumuşatma mekanizması, baskıcı otoriteler altında gelişmez. Bu yapılarda, mizah sertliğini korur ve eleştiri okları otoritenin zayıflıklarını hedef alır.
Tarih boyunca her türlü otoriteye karşı çıkanlar, mizahı ve gülmeyi devrimci bir eylem olarak kullanmışlardır. Antik Yunan’dan Orta Çağ’a, Aydınlanma Çağı’ndan günümüz modern dünyasına kadar mizah, otoritenin meşruiyetini sorgulayan güçlü bir araç olmuştur. Hiciv, kara mizah ve alaycılık gibi çeşitli biçimleriyle, toplumsal eleştiriyi ve direnişi dile getirir. Bu nedenle, otoritenin karşısında duran her birey ya da topluluk, mizahı bir tür başkaldırı olarak benimsemiştir.
Sonuç olarak, mizah ve gülmek, her çağda otoriteye karşı devrimci bir duruşun simgesi olmuştur. Gülmenin tehlikeli bir gücü vardır: Otoriteyi çıplak bırakır ve maskesini indirir. Otoritenin karşısında duranların en büyük silahlarından biri, aslında bu basit ama derin anlam taşıyan eylemdir: Gülmek. Çünkü gülmek, otoritenin dayattığı ciddiyetin ve korkunun ötesine geçmektir.