Panik çok büyük, öngörü yerlerde yatıyor, özgüven sıfır, tedirginlik had safhada, korku içindeler, ne yapacaklarını bilemez bir halde kendi çukurlarında debelenip duruyorlar, yatıp kalkıp Kürtlere laf sayıyorlar, durduk yere uydurdukları iç ve dış tehdit hikayeleriyle Kürtleri topyekün çatışmaya, daha doğrusu şefkat eli ile şeytani tuzaklarına çekmeye çalışıyorlar. Kürtlerle barışmak, Kürtlerle kardeşleşmek, demokratik bir cumhuriyette, eşit, özgür bir ortamda, güven içinde yaşamak akıllarına gelmiyor bile, kudret eli ile ezeceklermiş. Öyle görünüyor ki ellerinde kala kala Osmanlı’yı bittiren agresif ittihatçılardan miras kalma soykırımcı askeri politika kalmış. Tehditle, şantajla, NATO hibesi askeri teknikle ilerici insanlığı kuşatabileceklerini, halkların ferasetini alt edebileceklerini, dahası bu halleriyle dünyaya hükümdar olabileceklerini sanıyorlar. En akıllı, en mülayim, demokratik değerlere bağlı, kardeşlik hukukuna saygılı bildiğimiz sözüm ona bilim insanı adamlar, kadınlar bile elde sopa ekran ekran dolaşıp ahaliye korku pompalıyorlar, büyük bir kinle Kürtleri şeytanlaştırarak halklar arasında düşmanlık yayıyorlar. Neyseki öyle fazla itibar eden yok, girdikleri her kavgayı kaybetmiş, süngüleri düşmüş, en yakınlarındaki eşe dosta bile yenilmiş, can havliyle sığındıkları, bilmem hangi önemli kurumun bilgi notuyla payeler kaptıkları sözüm ona üniversite koridorlarında yalnızlık sendromunu yaşayan üç beş bilgi hırsızı dangalak, bir de aklı her yola revan olan, her derde derman Cüppeli Ahmet dışında bunları ciddiye alan yok, safsatalarına kulak veren yok…
*
Yok Rojavalı Kürtleri, katil sürüsü İŞİD’in yuvası Arap çölüne süreceklermiş, yok NATO’yu, Varşova Paktı’nı arkasına alarak Kürtleri diri diri asit çukurlarında eriten dünyanın en aşağılık katili Saddam Hüseyin’in bile nefes alamadığı, peşmergenin can olduğu dağlarına saraylar, şatolar, kalekollar diktirmesine rağmen hükümdar olamadığı, kadim çağlardan bu yana Kürdi yaşayan Duhok’u, Erbil’i ilhak edeceklermiş, can dostları Neçirvan Barzani böyle buyurmuş. Sınırların ötesi kazasız belasız hal yoluna koyulsun diye de Kürt şehirlerindeki belediyelere 38 kayyım daha atayacaklarmış, Kürt’ün aklına, vicdanına, inancına, en önemlisi onuruna kilit vuracaklarmış, hiç olmadığı kadar askeri şiddeti devreye sokacaklarmış, bundan kelli yeri, göğü adamakıllı Kürt’ten temizleyeceklermiş, aklıma bile getirmek istemediğim bilmem daha neler neler yapacaklarmış, edeceklermiş. Bunları kendimden uydurmuyorum, ben de her gece televizyon ekranlarına saldıkları ne idiği belirsiz güruhun yalancısıyım. Bu akılla, ipe sapa gelmez bu düşünce silsilesiyle hiç bir yere varılamaz, bugüne kadar varılamadığı, arpa boyu yol alınamadığı gibi. Demem o ki ne yapacağı, kimin başına nasıl bir çorap öreceği kestirilemeyen kadim dost bellediğiniz, umut bağladığınız, çıkarları dışında dünya umurunda olmayan Bay Doland Trump’a kulak kabartmaktan, el pençe hazır kıta beklemekten vazgeçin, tokalaşmaya gösterilen büyük nezaketin kadrini bilin, dahası sonu çok kötü bitecek, kıyamet kopsa bile bir daha dönüşü mümkün olmayacak, herkese, hepimize çok kötü kaybettirecek bir yola girme düşüncesinden, gerçekleşmesi mümkün olmayacak baş belası Turan hevesinden, safsata Kızıl Elma dininden uzak durun, yapmayın…
*
Açık, anlaşılır bir dilde konuşmakta yarar var. Hiç kimse çocuk değildir, hele aptal hiç değildir. Artık hakaretlerinize son verin, Kürt’tün aklıyla daha fazla alay etmeyin, kendinizce formüle ettiğiniz, uydurduğunuz “İyi Kürt, kötü Kürt”, “Makul Kürt, makul olmayan Kürt”, en kötüsü ise “Kürt meselesi ayrı, terör meselesi ayrı…” diye tanımlamaya çalıştığınız bir durum, hayatın olağan akışına uygun bir gerçeklik yoktur. Dilinize pelesenk ettiğiniz bu politika Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana uygulanan “Böl ve parçala…” politikasının deşifre olmuş akla ziyan bir halidir. Her Kürt bilir ki siz Alişan Bey’le onu arkadan vuran Murat Paşa’yı, Şeyh Said’le onu ele veren Binbaşı Kasım’ı, Seyid Rıza’yla ona ihanet eden Rayber’i bir tuttunuz, aynı muameleye tabi tuttunuz. Bana sorarsanız iflah olmaz kapı kullarınız hariç Kürt birdir, bütündür, seçim sonuçları buna en iyi, en açık göstergedir. Onca hileye, hurdaya, taşımalı kayyım seçmenlerinize rağmen dünyaya ilan edilen irade beyanı ortadadır, sağır sultan bile Kürtlerin sesini duydu, meramını anladı, ne istediğini öğrendi, daha kaç defa irade beyanı tekrarlanacak, açık seçik deklere edilecek. Bu hakikatle yüzleşmenin, çözüm bulmanın vaktidir, iyi polis, kötü polis devri kapandı, işe yaramadığı yeterince anlaşıldı. Son günlerde pervasızca hortlatılan, daha doğrusu tehditkar bir dille yeniden dolaşıma sokulan “Devletin kudret eli, şefkat eli…” politikasının sonuçlarını fazlasıyla yaşadık, hep birlikte kan ve gözyaşı içinde dönüp dolandık. Geldiğimiz yer belli, ahaliye korku salmanın dışında hiç bir işe yaramayan bu akıldan vazgeçin. Kürt’tün de Türk’ün de bu ceberut devlet anlayışına, kazananı olmayacak bu kötü politikaya dayanacak hali kalmadı, memleketi daha fazla germeyin, halklarımızı birbiri ile tokuşturma, kavga ettirme hevesinden vazgeçin, yeter artık…