Not ve notlar; çok aslında, hangisini yazacağız arkadaş.
Ekonomiyi mi, Arsa spekülatörlerini mi?
Bahisçi, faizci, uyuşturucu tacirleri de sırada…
Gel de çık işin içinden.
Beyin işgali altındayız.
İşler iyi gitmiyor.
Kimse kimseyi dinlemiyor.
Pratikte kentin denetim ve yönetiminde sıkıntı var.
Teorik olarak herkes görevinin başında, masada olabilir, kâğıtlara imzalar atılabilir, ıslak imzalar geçerli olabilir, ancak, pratikte görev takibi hiç yok.
Diyarbakır tam bir keşmekeş.
*
Örnek mi?
Alın size, Sur içindeki ‘seyyar işgal’
Cadde ve kaldırımlar insanları taşımıyor, çünkü seyyar işgal altında.
Defalarca uyarılar yapılmasına rağmen, dedik ya kimse kimseyi dinlemiyor.
Kentin turizm alanındaki tek gelir kaynağı olan bölgedeki kontrolsüzlük, turizmi de turist akınını da darbeleyecektir.
O bölgede yürürken karşılaştığım bir arkadaş, işgali, yerdeki çöpleri, park halindeki araçları işaret ederek, ‘AL SANA BANGLADEŞ’ dediğinde çok üzüldüm, ancak tablo böyle bir duruma işaret ediyordu.
Eskiden seyyar işgal akşam 17-18’den sonra başlıyordu.
Şimdi, gündüz 12’de başlıyor işgal.
Ortada ne turizm polisi ne de zabıta var.
Dedim ya her şey kâğıt üzerinde kalıyor, pratikte yöneten de yok, yönetim biçimi de yok!
*
Neden yok diye kendime sordum; Kayyım geldi gelecek diye herkes arafta duruyor.
Böyle olunca da mecra kayıyor.
Mesai var, görev, hizmet yok.
Kayyım’ın atanmaması yönünde bir beklenti ve tedirginliğin yanı sıra, olması gerektiği yönünde bir beklenti ve el ovuşturma var.
*
Bütün algılar kayyuma kilitli, gelecek mi diye?
Belediyeler ‘Rövanşist’ duyguların kurbanı kurumlar statüsüne alındı.
Böyle olunca da taraftar topluluğunun ‘fanatik’ bakış açısına benzer tutumlar sergileniyor.
Sadece HDP yâda DEM’li belediyelerden alındıktan sonra değil, kayyımların birbirine devri sırasında da liyakat sorunu devreye giriyor.
Her gelen kendi ekibini kuruyor.
Neden?
Ranta dönük düşüncelerin hayata geçirilmesi için.
Sonuç; topyekûn değerlendirme yaptığımızda, bu rövanşist anlayış karşılıklı intikam duyguları ile besleniyor, işe liyakatiyle girenlere de zarar veriyor.
Kayyım geldiğinde de, kayyımı halkın desteği ile yenen parti(HDP-DEM) iş başına geldiğinde de değişen çok fazla bir şey olmuyor; halkın çocukları zarar görüyor. Her iki halde de işten atılanların seslerini duyuyoruz.
Kim/Kimler kızarsa kızsın, yazacağım, şahsi nedenlerimden dolayı kısa süre yazamadım, uzun zamandır nefes alamıyorum.
Kent zarar görüyor.
Bu kent, bu ülke kaos üzerinden bir yönetim anlayışı ile yönetilmeyi hak etmiyor.