“Gerçek liderlik, destekçilerine verdiği sözü unutmadan yürüyebilmektir.”
Türkiye’de belediyelere kayyum atamaları, yerel yönetimler üzerinde önemli etkiler bırakırken toplumda farklı tepkilerle karşılanmaktadır. Ancak, bazı belediye başkanlarının seçim sonrası süreci yönetme biçimleri, halkın bu atamalara gösterdiği tepkilerin niteliğini etkileyebilmektedir. Özellikle bazı başkanların seçim döneminde kendilerini destekleyen seçmenleri unutarak, kendisine veya partisine katkı sunmayan çevrelerle daha iyi ilişkiler geliştirmesi, toplumda bir güvensizlik ortamı yaratmaktadır. Bu durum, seçmenlerin destekledikleri belediye yönetimine olan inançlarını zayıflatırken, kayyum atamalarına olan tepkinin güçlenmesini de engellemektedir. Toplumun güvenini korumanın, ancak seçim sonrası destekçilerini dikkate alarak dengeli bir yönetim anlayışı benimsemekle mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Modern siyaset bilimi ve sosyoloji, siyasi liderlerin seçim sonrası stratejik tercihlerini ve bu tercihlerin sosyal yapılar üzerindeki etkilerini kapsamlı bir şekilde incelemektedir. Özellikle yerel yönetimlerdeki belediye başkanlarının, kendilerine ve partilerine bir katkıları olmayan kişileri seçim sonrası ekibe dâhil etmesi gibi stratejiler, toplumsal güven, liderlik ve grup dinamikleri açısından karmaşık sonuçlar doğurur.
Sosyal sermaye, toplumdaki bireyler arasındaki güven, yardımlaşma ve dayanışma ilişkilerinden oluşan, toplumsal ilişkilerin işleyişini kolaylaştıran bir olgudur. Siyasi liderler, toplumsal sermayeyi yönetmekte kritik bir role sahiptir; seçim sonrası izlenen politikalar ve yapılan tercihler, bu sermayenin güçlenmesine veya zayıflamasına neden olabilir. Francis Fukuyama’nın güven teorisi, güvenin sosyal sermaye açısından önemini vurgular. Fukuyama’ya göre, toplumsal güvenin azalması, bireylerin ortak amaçlar etrafında birleşmesini zorlaştırır ve bu da liderin sosyal sermayesini zayıflatır (Fukuyama, 1995).
Belediye başkanlarının seçim zaferine katkıda bulunmuş bireyleri dışlayarak, kendilerine ve partilerine bir katkıları olmayan kişileri ekibe dâhil etmeleri, destekçilerinin güvenini zedeleyebilir. Bu tür bir strateji, destekçilerin seçim sonrası belediye başkanından beklentilerini karşılayamaması durumunda sosyal sermayenin azalmasına yol açabilir. Destekçilerin güveninin kaybolması, belediye başkanlarının sosyal tabanını zayıflatır ve toplumsal dayanışmayı riske atar. Özellikle yerel yönetimlerde bu tür güven kaybı, belediye başkanlarının etrafındaki destekçi kitlenin parçalanmasına neden olabilir ve bu da belediye başkanının uzun vadeli siyasi konumunu tehdit eder.
Liderlik teorileri, bir liderin ekibiyle arasındaki ilişkilerin, liderin başarısı üzerindeki etkisini ayrıntılı bir şekilde ele alır. Max Weber’in karizmatik liderlik teorisi, liderin takipçileri üzerinde güven ve karizma yoluyla etkin bir bağ kurduğunu savunur. Weber’e göre, liderler güçlü bir toplumsal destek tabanı yaratmak için ekibine sadık kalmalı ve bu güven ilişkisini sürdürebilmelidir (Weber, 1947). Ancak belediye başkanlarının, kendisine katkısı olmayan bireyleri ekibe dâhil etmesi, mevcut destekçilerin liderin sadakati ve bağlılığı konusunda endişe duymasına neden olabilir.
Liderlik ve grup dinamikleri açısından bakıldığında, sadakatin sorgulanması, grup içi uyumu bozabilir ve liderin çevresindeki güven ilişkisini zayıflatabilir. Bu durum, mevcut destekçilerin liderle olan bağlarını koparmasına veya kendilerini dışlanmış hissetmelerine yol açabilir. Bu bağlamda, belediye başkanının seçim sürecinde kendisine veya partisine katkı sunmayanları ekibe dâhil etmesi, karizmatik liderliğin temel dinamiklerinden olan sadakat ve güven ilişkisini ciddi bir şekilde zedeleyebilir.
Sosyal kimlik teorisi, bireylerin kendilerini bir grup içinde tanımlama eğiliminde olduklarını ve grup kimliğinin bireylerin sosyal davranışlarını etkilediğini öne sürer. Henri Tajfel ve John Turner’ın (1979) geliştirdiği sosyal kimlik teorisi, bireylerin kendilerini bir grubun parçası olarak tanımladıklarında grup içi uyumun arttığını ve bu uyumun liderlik süreçlerini desteklediğini savunur. Seçim sonrası dönemde liderin kendisine veya partisine katkı sunmayanları ekibe dâhil etmesi, seçim kampanyasında çaba sarf eden destekçilerin grup kimliğini ve aidiyet duygusunu zedeleyebilir.
Destekçilerin kendilerini dışlanmış hissetmeleri, belediye başkanlarının çevresindeki dayanışma ortamını bozabilir ve “biz” duygusunu zayıflatabilir. Sosyal kimlik teorisi perspektifinden bakıldığında, belediye başkanlarının seçmenleriyle olan kimlik bağı, belediye başkanlarının ekibiyle oluşturduğu iç grup (kendisine destek verenler) ile dış grup (kendisine destek vermeyen) arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. Bu bulanıklık, belediye başkanlarının güvenilirliğini ve destekçilerin aidiyet hislerini azaltır, bu da belediye başkanlarının sosyal gücünü zayıflatır.
Seçim sonrası stratejilerde belediye başkanlarının kısa vadeli ve uzun vadeli etkileri hesaba katmaları önemlidir. Kendisine veya partisine katkı sunmayanların ekibe dâhil edilmesi kısa vadede uzlaşı sağlayıcı bir strateji gibi görünse de, uzun vadede liderin toplumsal desteğini zayıflatabilir. Kısa vadede kendisine veya partisine katkı sunmayanları yanına almak, belediye başkanının çevresinde geniş bir destek ağı oluşturmasını sağlayabilir. Ancak bu durum, uzun vadede sadık destekçilerin belediye başkanından uzaklaşmasına ve belediye başkanının güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açabilir. Özellikle, seçim zaferini destekçilerine borçlu olan bir belediye başkanının, bu desteği oluşturan bireyleri dışlaması, belediye başkanının gelecekteki seçimlerde desteği kaybetmesine neden olabilir.
Siyasette çatışma ve uzlaşı, liderlerin politik güçlerini sürdürebilmeleri için dengelemeleri gereken iki önemli unsurdur. Belediye başkanları için kendisine veya partisine katkı sunmayanları ekibe dâhil etme stratejisi, uzlaşı sağlamaya yönelik bir çaba gibi görünse de, bu durum çatışma potansiyelini artırabilir. Siyasi çatışma ve uzlaşı teorilerine göre, kendisine veya partisine katkı sunmayanların belediye başkanının yakın ekibine katılması, ekibin içindeki hiyerarşik dengeleri ve rol dağılımını değiştirebilir. Bu durum, ekip içinde güvensizlik ve rol çatışmalarına neden olarak, liderin politik etkisini olumsuz etkileyebilir (Lukes, 1974).
Belediye başkanlarının seçim sonrası ekibe kendisine veya partisine katkı sunmayanları dâhil etmesi, stratejik olarak riskli bir tercih olmanın yanı sıra sosyolojik olarak da önemli sonuçlar doğurabilir. Toplumsal güvenin azalması, destekçilerin bağlılıklarının sorgulanması ve grup kimliğinin zayıflaması gibi etkiler, belediye başkanının uzun vadede siyasi başarısını tehdit eder. Belediye başkanının sosyal sermayesini ve güven ilişkisini koruyabilmesi için, seçim kampanyasında kendisine destek veren bireyleri önemseyen ve sadakat ilişkisini sürdüren bir yaklaşım benimsemesi, sosyal uyum açısından daha sağlıklı olacaktır. Bu, belediye başkanının toplumsal desteğini korumasını ve gelecekteki seçimlerde başarılı olma olasılığını artıracaktır.
Kaynakça
1- Fukuyama, F. (1995). Güven: Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması. Özgür Basın.
2-Weber, M. (1947). Sosyal ve Ekonomik Organizasyon Teorisi. Oxford University Press.
3-Tajfel, H. ve Turner, J.C. (1979). Gruplararası çatışmanın bütünleştirici bir teorisi. Gruplararası İlişkilerin Sosyal Psikolojisi, 33-47.
4-Lukes, S. (1974). Güç: Radikal Bir Bakış. Macmillan.